-
1 yol açmak
lie behind -
2 yol açmak
rê vekirin -
3 yol açmak
гъогур Iухын -
4 yol açmak
a) to open a road b) to make way for c) to bring about, to give rise to, to cause, to lead to, to create, to produce -
5 ite kaka yol açmak
v. elbow through, elbow -
6 kalabalıkta kendine yol açmak
v. thread one's way, thread one's way through -
7 kargaşaya yol açmak
v. riot -
8 kendine yol açmak
v. worm one's way -
9 kılıçla yol açmak
v. slash -
10 ölümüne yol açmak
v. carry off -
11 yol
yol s2. 1) Weg m\yol açmak einen Weg anlegen [o bahnen]birine \yol açmak jdm den Weg freimachenbir şeye \yol açmak ( fig) zu etw führen, den Weg ebnen für etw, etw auslösen\yol almak zurücklegen\yol aramak/bulmak einen Weg suchen/finden\yol iz bilmek sich auskennen\yol vermek den Weg freimachen (-e für), durchlassen; ( işten çıkarmak) entlassen (-e)\yol tutmak einen Weg einschlagen, gehen\yola düzülmek sich auf den Weg machen, losgehen\yola gelmek zur Vernunft kommenbirini \yola getirmek jdn zur Vernunft bringen\yola koyulmak sich auf den Weg machen, losgehen\yolunda gitmek gut gehenher şey \yolunda giderse... wenn alles gut geht...2) (\yol haritası) Straße f\yol yapmak Straßen bauen\yola çıkmak abreisen, abfahren\yola çıkmamıza üç gün kaldı es sind noch drei Tage bis zu unserer Abreise4) (izlenen \yol) Route f, Strecke f\yolun yarısında auf der Hälfte des Weges, auf halber Strecke6) (oto\yol) Bahn f -
12 yol
1. subst Weg m; Reise f; ANAT Gang m; TECH Leitung f; Streifen m (eines Stoffes); Art und Weise f; Mittel n, Mittel und Wege pl; fig Ausweg m; Vorgehen n, Methode f; System n; Ziel n, Zweck m; Mal n; TECH Geschwindigkeit f;-e yol açmak einen Weg bahnen, einen Weg anlegen; -e jemandem den Weg freimachen ( oder freigeben); Platz machen; fig jemandem Vorbild sein; fig führen zu;yol arkadaşı Reisegefährte m, -gefährtin f;yol ayrımı Weggabelung f;-i yol etmek oft besuchen A, Stammgast sein bei D;yol gitmek gehen, unterwegs sein;-e yol görünmek v/unp jemandem eine Reise bevorstehen;-e yol(u) göstermek jemandem den Weg zeigen; fam jemanden hinauswerfen; fig jemandem einen Fingerzeig geben;yolu tutmak den Weg sperren; fig einen Weg einschlagen;-e yol vermek jemandem den Weg freigeben; passieren lassen; fig jemanden rausschmeißen, feuern;yol yordam (Verhaltens)Regeln f/pl; Ordnung f;yola çıkmak aufbrechen; abreisen;(-in) yol(un)a düşmek sich auf den Weg machen in A, zu;yola düzülmek aufbrechen;yola gelmek zur Vernunft kommen;-i yola getirmek jemanden zur Vernunft bringen;yola koyulmak sich auf den Weg machen;yollara düşmek (in den Straßen) umherirren; sich auf die Suche begeben;yolda kalmak liegen bleiben, nicht weiter(fahren) können; sich verspäten;yolun açık olsun! glückliche Reise!; komm gut hin!;yoluna çıkmak jemandem entgegengehen;yoluna girmek in Ordnung kommen, geregelt werden;yoluna koymak regeln, ordnen;-in yolunu beklemek jemandes Kommen erwarten;yolunu kaybetmek den Weg verlieren, sich verirren;yolunu şaşırmak sich verirren;-in yolunu tutmak den Weg einschlagen nach;yolunu yapmak einen Weg bahnen; anlegen2. postp yoluna für A; um G willen; im Namen G; -
13 açmak
I vt1) öffnen, aufmachenbirinin gözünü \açmak ( fig) jdm die Augen öffnen3) ( musluk) aufdrehengözlerini açtı er schlug die Augen aufkapıyı açamıyorum ich kann die Tür nicht aufschließen; ( fam) ich krieg die Tür nicht aufkulaklarını aç! sperr deine Ohren auf!6) ( perde) aufziehen7) ( paket) auspackenateş \açmak das Feuer eröffnen9) ( yeni ülke) erschließen10) ( vücudunun herhangi bir yerini) frei machen, entblößen12) ( mantarlı şişe) entkorken15) jur ( kamu davası) erheben; ( soruşturma) einleiten; ( dosya) anlegen; ( hesap, vasiyetname) eröffnen17) ( iskambil kâğıdı) aufdeckenkollarını \açmak die Arme ausbreiten21) birine yol \açmak jdm den Weg freimachenII vi1) ( çiçek) blühen, aufgehen2) ( hava) auflockern -
14 yol
"1. road; path; way; passage; course; route; channel; conduit. 2. rate of speed, speed (of a ship). 3. style; manner. 4. way of behaving. 5. method, system. 6. means, way; solution. 7. purpose, end (used in either the locative or the dative): Bu yolda çok emek harcadık. We´ve expended a lot of effort on this. Vatan yoluna savaştılar. They fought for the sake of the fatherland. 8. stripe (in cloth). 9. time: Bir yol bize geldi. He came to see us once. -unda 1. for the sake of. 2. in good order, going as it should, going well, fine. 3. in the style of, in the manner of. -uyla 1. by way of, via. 2. by means of, by, through. 3. in a suitable manner. - açmak /a/ to pave the way for. -unuz açık olsun! Have a good trip!/Bon voyage! - ağzı mouth of a road, junction. - almak to proceed, move forward. -u almak to reach the end of one´s journey. - aramak to look for a way (to solve a problem). - ayrımı fork in a road. - azığı food for a journey. -una bakmak/-unu beklemek /ın/ to await the arrival of, expect (someone who´s traveling a long way). - boyunca 1. throughout the journey; all the way: Yol boyunca durmadan konuştu. He talked incessantly all the way. 2. beside the road, along the road. -unu bulmak /ın/ to find the way to do (something), find the way to get (something) done. -a çıkarmak /ı/ to see (someone) off (on a journey). -a çıkmak to set off (on a journey). (aynı, bir) -a çıkmak (for one thing) to lead to the same result (as another). -dan çıkmak 1. (for a train) to be derailed; (for a car, etc.) to go off the road. 2. (for someone) to go astray, depart from the straight and narrow. -una çıkmak /ın/ 1. to meet (someone, something) by chance. 2. to go to meet (a traveler). -a düşmek to set off (on a journey). -lara düşmek to go out and wander far and near/wide (in search of someone, something). -u düşmek 1. /a/ to happen on, chance on, happen to pass (a place). 2. /ın/ (for the right moment for something) to be at hand. (...) -una düşmek to set out for (a place). -a düzülmek to set off (on a journey). - erkân the right way to do (something). - erkân bilmek to know how to behave properly. - etmek /ı/ to go to (a place) very often. -a gelmek to come round (to another´s point of view); to see reason; to straighten up and do as one is supposed to do. -a getirmek /ı/ to bring (someone) round (to another´s point of view); to make (someone) see reason; to make (someone) straighten up and do as he is supposed to do. -una girmek (for something) to begin to go well. -a gitmek to set off (on a journey). - görünmek /a/ to sense that the time has come for (one) to pack up one´s traps and leave. - göstermek /a/ 1. to show (someone) how to get to a place. 2. to show (someone) how to solve something. 3. to guide (someone). - halısı runner (rug used to carpet a hall or staircase). - harcı travel allowance. - iz bilmek to know how to behave oneself properly. -dan/-undan kalmak to be prevented from setting out on a journey. -larda kalmak to be delayed on the road. -u kapamak to block the road. -unu kaybetmek to lose one´s way. - kesmek naut. to slow down, reduce speed. -unu kesmek /ın/ 1. to stop, waylay (someone). 2. to waylay (someone) (in order to rob him). -una koymak /ı/ to set/put (a matter) to rights. -a koyulmak to set off (on a journey). - parası 1. travel allowance. 2. road tax, tax which goes towards the upkeep of roads. -a revan olmak to set off (on a journey). -unu sapıtmak (for someone) to go astray, depart from the straight and narrow. - sormakla bulunur. proverb You learn how to do something properly by asking those who know how to do it. -unu şaşırmak 1. to take a/the wrong turning, be on the wrong road. 2. not to know which road to take. 3. to go astray, depart from the straight and narrow. - tepmek to walk a long way. (...) - tutmak to begin to live in (a certain) way; to live in (a certain) way. -u tutmak (for police, etc.) to take control of a road; to blockade a ro -
15 korkutmak
1. أترح [أَتْرَحَ]Anlamı: kaygıya düşürmek2. أجفل [أَجْفَلَ]Anlamı: korkmasına yol açmak3. أحزن [أَحْزَنَ]Anlamı: kaygıya düşürmek4. أذعر [أَذْعَرَ]Anlamı: korkmasına yol açmak5. أرعب [أَرْعَبَ]Anlamı: korkmasına yol açmak6. أرهب [أَرْهَبَ]Anlamı: korkmasına yol açmak7. أشجب [أَشْجَبَ]Anlamı: kaygıya düşürmek8. أشجن [أَشْجَنَ]Anlamı: kaygıya düşürmek9. أشجى [أَشْجَى]Anlamı: kaygıya düşürmek10. أغم [أَغَمَّ]Anlamı: kaygıya düşürmek11. أفرق [أَفْرَقَ]Anlamı: korkmasına yol açmak12. أفز [أَفَزَّ]Anlamı: korkmasına yol açmak13. أفزع [أَفْزَعَ]Anlamı: korkmasına yol açmak14. أهم [أَهَمَّ]Anlamı: kaygıya düşürmek15. أوجل [أَوْجَلَ]Anlamı: korkmasına yol açmak16. ترح [تَرَّحَ]Anlamı: kaygıya düşürmek17. خشى [خَشَّى]Anlamı: korkmasına yol açmak18. خوف [خَوَّفَ]Anlamı: korkmasına yol açmak19. ذعر [ذَعَرَ]Anlamı: korkmasına yol açmak20. راع [راعَ]Anlamı: korkmasına yol açmak21. رعب [رَعَبَ]Anlamı: korkmasına yol açmak22. رعب [رَعَّبَ]Anlamı: korkmasına yol açmak23. رهب [رَهَّبَ]Anlamı: korkmasına yol açmak24. روع [رَوَّعَ]Anlamı: korkmasına yol açmak25. شجا [شَجَا]Anlamı: kaygıya düşürmek26. غم [غَمَّ]Anlamı: kaygıya düşürmek27. فرق [فَرَّقَ]Anlamı: korkmasına yol açmak28. فز [فَزَّ]Anlamı: korkmasına yol açmak29. فزع [فَزَّعَ]Anlamı: korkmasına yol açmak30. هم [هَمَّ]Anlamı: kaygıya düşürmek31. وأر [وَأَرَ]Anlamı: korkmasına yol açmak32. وهل [وَهَّلَ]Anlamı: korkmasına yol açmak -
16 zehretmek
1. أترح [أَتْرَحَ]2. أحزن [أَحْزَنَ]3. أشجب [أَشْجَبَ]4. أشجن [أَشْجَنَ]5. أشجى [أَشْجَى]6. أغم [أَغَمَّ]7. أهم [أَهَمَّ]8. ترح [تَرَّحَ]9. حزن [حَزَّنَ]10. شجا [شَجَا]11. شجن [شَجَنَ]12. غم [غَمَّ]13. هم [هَمَّ] -
17 akıtmak
1. أذاب [أَذَابَ]Anlamı: akmasını sağlamak, dökmek, akmasına yol açmak2. أسال [أَسَالَ]Anlamı: akmasını sağlamak, dökmek, akmasına yol açmak3. أسجم [أَسْجَمَ]Anlamı: akmasını sağlamak, dökmek, akmasına yol açmak4. أفاض [أَفَاضَ]Anlamı: akmasını sağlamak, dökmek, akmasına yol açmak5. أفرغ [أَفْرَغَ]Anlamı: akmasını sağlamak, dökmek, akmasına yol açmak6. دفق [دَفَقَ]Anlamı: akmasını sağlamak, dökmek, akmasına yol açmak7. زغل [زَغَلَ]Anlamı: akmasını sağlamak, dökmek, akmasına yol açmak8. سجم [سَجَمَ]Anlamı: akmasını sağlamak, dökmek, akmasına yol açmak9. صب [صَبَّ]Anlamı: akmasını sağlamak, dökmek, akmasına yol açmak10. صهر [صَهَرَ]Anlamı: akmasını sağlamak, dökmek, akmasına yol açmak11. ميع [مَيَّعَ]Anlamı: akmasını sağlamak, dökmek, akmasına yol açmak12. همر [هَمَرَ]Anlamı: akmasını sağlamak, dökmek, akmasına yol açmak -
18 batırmak
1. أغرق [أَغْرَقَ]2. انغمس [اِنْغَمَسَ]3. طم [طَمَّ]4. غت [غَتَّ]5. غرق [غَرَّقَ]6. غطس [غَطَسَ]7. غط [غَطَّ]8. غطس [غَطَّسَ]9. غمر [غَمَرَ]10. غمس [غَمَسَ]11. غمس [غَمَّسَ]12. غوص [غَوَّصَ] -
19 zayıflatmak
1. أضعف [أَضْعَفَ]Anlamı: zayıf olmasına yol açmak2. أفتر [أَفْتَرَ]Anlamı: zayıf olmasına yol açmak3. أمن [أَمَنَّ]Anlamı: zayıf olmasına yol açmak4. أهرم [أَهْرَمَ]Anlamı: zayıf olmasına yol açmak5. أهون [أَهْوَن]Anlamı: zayıf olmasına yol açmak6. أوهن [أَوْهَنَ]Anlamı: zayıf olmasına yol açmak7. أوهى [أَوْهَى]Anlamı: zayıf olmasına yol açmak8. ضعضع [ضَعْضَعَ]Anlamı: zayıf olmasına yol açmak9. ضعف [ضَعَّفَ]Anlamı: zayıf olmasına yol açmak10. فتر [فَتَّرَ]Anlamı: zayıf olmasına yol açmak11. هرق [هَرَقَ]Anlamı: zayıf olmasına yol açmak -
20 gücendirmek
1. أحفظ [أَحْفَظَ]Anlamı: gücenmesine yol açmak2. أحمش [أَحْمَشَ]Anlamı: gücenmesine yol açmak3. أحنق [أَحْنَقَ]Anlamı: gücenmesine yol açmak4. أسخط [أَسْخَطَ]Anlamı: gücenmesine yol açmak5. أغاظ [أَغَاظَ]Anlamı: gücenmesine yol açmak6. ضايق [ضايَقَ]Anlamı: gücenmesine yol açmak7. كدر [كَدَّرَ]Anlamı: gücenmesine yol açmak8. نغص [نَغَّصَ]Anlamı: gücenmesine yol açmak9. نكد [نَكَّدَ]Anlamı: gücenmesine yol açmak10. عكر [عَكَّرَ]Anlamı: gücenmesine yol açmak
См. также в других словарях:
yol açmak — 1) yol yapmak 2) kapanmış olan yolu geçilir duruma getirmek 3) kalabalık bir yerde genellikle saygıdeğer bir kişinin geçmesi için insanları kenara çekip yol vermek 4) mec. bir olayın sebebi olmak Seniha nın bu hareketi türlü türlü tefsirlere yol… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yol — is. 1) Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik 2) Karada insanların ve hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı. Ç. Altan 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
iltibasa yol açmak — karışıklığa sebep olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
ara açmak — dostluğu bozmak, anlaşmazlığa yol açmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
çağ açmak — herhangi bir bakımdan öncekilerden farklı olan yeni bir evrensel gidişe yol açmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
çanak tutmak (veya açmak) — davranışları veya sözleriyle kötü bir sonuca yol açmak Oh olsun... Vallahi memnun oldum, diyordu. Çanak tuttun. Şunun şurasında rahat sana battı mıydı? R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
başına iş açmak — uğraştırıcı ve üzücü bir işin çıkmasına yol açmak Sen de durup dururken başına iş açarsın... Ne yapacaksın bu pisi? R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
çığır açmak — bir alanda yeni bir yol, yöntem başlatmak Hepsi birden Atatürk ün açmakta olduğu bir çığırda çalışıyorlardı. A. Erhat … Çağatay Osmanlı Sözlük
göstermek — i 1) Birini veya bir şeyi işaretle belirtmek Vitrindeki oyuncağı parmağıyla gösterdi. 2) i, e Görülmesini sağlamak, görmesine yol açmak Size kitaplarımı göstereyim. 3) Belirtmek, anlatmak Bu söz onun iyi niyetini gösteriyor. 4) e Bir şeyin etkisi … Çağatay Osmanlı Sözlük
yapmak — i, ar 1) Ortaya koymak, gerçekleştirmek, oluşturmak, meydana getirmek Her görevi ayrım gözetmeden aynı titizlikle yapmak başarının sırrıdır. Ç. Altan 2) nsz Olmasına yol açmak Durgun sular sıtma yapar. 3) nsz Yol almak 4) Onarmak, tamir etmek… … Çağatay Osmanlı Sözlük
başlatmak — i, e 1) Başlamasına yol açmak Kendini küçük yaşta zorla kemana başlatan amcasını o anda şefkatle hatırladı. H. Taner 2) Birinin kötü konuşmasına yol açmak … Çağatay Osmanlı Sözlük